15 Kasım 2014 Cumartesi

Cumartesi, Kasım 15, 2014 - No comments

Why Mr Anderson?

"Orada olduğunuzu biliyorum. Sizi hissedebiliyorum. Korktuğunuzu biliyorum. Bizden korkuyorsunuz. Değişimden korkuyorsunuz. Gelecekte ne olacağını bilmiyorum. Size nasıl biteceğini söylemek için gelmedim. Nasıl başlayacağını söylemek için geldim. Telefonu kapatacağım. Ve sonra bu insanlara, sizin, onların görmesini istemediğiniz şeyi göstereceğim. Onlara bir dünya göstereceğim sizin olmadığınız bir dünya. Kuralların, kontrolün, sınırların ve sınırlamaların olmadığı bir dünya. Her şeyin olabileceği bir dünya. Buradan nereye gideceğinizi size bırakıyorum…"

Yazının başlığından da anlayacağınız gibi üstteki satırlar Matrix’den.  Neo, ilk filmin sonunda telefonda makinelere böyle seslenir.  Ben de klişe satıcılar ile klişe müşterilere aynı şekilde seslenebilirim sanırım diye düşünerek bloğuma böyle başlamayı uygun buldum.

İsmim Serkan Esen. 12 Senedir yazılım satıp, kâh proje lideri, kâh eğitimci, kâh tester, kâh destek uzmanı olarak yazılım projeleri ile haşır neşir oluyorum. Özellikle Microsoft çözümleri hayatımın büyük bir bölümünü kapsıyor. Evet… evet ben, nevi şahsına münhasır, güzide ülkemiz Türkiye'de bir IT satıcısıyım. (gözyaşları ve alkışlar…)

Şimdi de  Fight Club gibi oldu.  Populizmi seviyorum. Bence popülizmi  doğru algılayabilseydik, onu Mehmet Ali Erbillerin, Acunların elinden kurtarıp layık olduğu mertebeye eriştirebilirdik. Gene de hiçbir şey için geç değil.

12 Senedir yazılım projeleri satıyorum. Müşteri denen kutsal insanlar topluluklarına ziyaretlerde bulunup sohbetler ediyor,  topluluklara sunumlar yapıyorum. İşe ilk başladığımda çaydan nefret ederdim. Şu anda, ziyaretin ilk on dakikasında içecekler söylenmezse “sen bize çay falan söylemeyeceksin galiba”  deme tecrübesi ve genişliğine ulaştım. Hala çaydan nefret ediyor ama günde 5-10 bardak içiyorum. Bir çeşit meslek hastalığı.

Matrix’den alıntı ile başlamam boşa değil. İnternetin ilk yıllarından itibaren takma isimlerle bir çok sitede yazılar yazdım, hala da yazıyorum. En underground mecralarda dolaşıp, her konuda atıp tutsam da hala Facebook’da  kayıt olurken verdiğim fotoyu değiştirirken utanıyorum. Takma isimlerle coşarken, gerçek ismimle süt dökmüş kediye dönüyorum. Bu sosyal fobimi yenebilmek için üzerine gitmeyi uygun buldum.  Gerçek ismimle de bir şeyler yapabilmeyi deneyeceğim. Takma isimlerle yazdığım zamanki gibi özgür olamasam da sınırlarda dolaşacağımı düşünüyorum.

Sektörel  bir çerçeveden bir IT satıcısının günlüğünü okuyacaksınız. Çoğunlukla, humour uğruna abartılar ve deformasyonlar olacak. Nefret etsem de türkçe karşılıkları olmasına rağmen ingilizce kelimeleri kullanacağım.  Çünkü yazdıklarımın yeterince gerçek olmasını planlıyorum.  Arada bir ciddileşip çeşitli dergilere yazdığım gündem yazıları sayesinde seviyeyi düşürmemeyi de istiyorum. Umarım siz de benim kadar zevk alırsınız.

0 yorum:

Yorum Gönder