6 Eylül 2020 Pazar

Pazar, Eylül 06, 2020 - No comments

Can Doğancan

2008 yılında Turcom'dan gelen bir iş fırsatı vesilesi ile Bursa'dan İstanbul'a gelmiş ve bir mülakat odasında 150 kg'ın üzerindeki dev cüssesi ile kendisi ile tanışmıştım. Görüşmemiz olumlu geçmiş ve beni işe alınmam için GM'ye yönlendirmişti.  Böylece kendisi ile birlikte 7 yıl birlikte çalışacağımız Turcom maceram başlamıştı.

 Kendisini ilk gören herkeste olduğu gibi benim de onu görünce aklıma o soru gelmişti. "Bu adam bu cüssesi ile bu 7 katlı binada nasıl çalışıyordu, kendisine bu eziyeti neden yapıyordu?"

 Can Doğancan'ın bu şaşırtmacaları çalıştığımız sürece hiç kesilmedi. İnşaat mühendisliğinden IBM'de yazılım yöneticiliğine, Escort Bilgisayar Genel Müdürlüğünden, ekolay.net'in yaratıldığı Doğan Online'a, etkileyici tecrübesi ile bezeli iş hayatı,  dans etmeyi, konuşmayı, paylaşmayı, aksiyonu, yaşamayı seven renkli kişiliği ile kendisini tanıyanları hep hayran bırakmaya devam etti.

Hep diyet yapar, her ay yeni başladığı diyetini anlatır, ancak bütün diyetlerini birkaç hafta içinde bozup hayatını aksatan kilolarından kurtulamazdı.  Yemek yemek bir tutku idi onun için.  Yarı profesyonel bir gurme olarak lezzeti arardı her yerde. İş hayatı demek bir çeşit yemek yolculuğu aynı zamanda. Sadece onun için değil hepimiz için. Bu kadar stress ancak yemek masalarında biraz olsun katlanılabilirdi.  Sürekli firma firma, şehir şehir, ülke ülke gezmenin yorgunluğu oranın güzel ve eşşiz yiyecekleri ile giderilebilirdi. Can Doğancan bu akımın bayrak taşıyan temsilcilerindendi. O kiloları ile hiçbir ayrım yapmadan kendine göre lezzetli her şeyi yer ve yedikten sonra şaşkın şaşkın ona bakan insanları bu yiyeceğin (örneğin ali nazik olsun) aslında diyeti ile ne kadar uyumlu olduğu konusunda ikna ederdi.

Zeki ama buna rağmen uyumlu bir insandı. Tüm fiziki engellerine rağmen  yürür, merdiven iner çıkar, ayakta sunumlar yapar, geç saatlere kadar çalışır diğer çalışanlardan geri kalmazdı. Hep, bu kadar hareketli bir iş hayatı yerine kendisine daha uygun , daha az fiziki efor isteyen bir işe geçmesini konuşurduk.  Bekara kadın boşamak kolay. Onun çok ciddiye aldığı aile sorumluluklarını o dönem pek anlamazdım. Sonrasında onu tanıdıkça taşlar yerine oturmaya başlayacaktı. Çalışmak onu yaşatıyordu, diğer insanlarla aynı tempoda hatta daha fazla çalışmak onu motive ediyordu sanırım.

En son sanırım 2 sene önce yaptığımız "Bir büyük danışmanlık grubu" akşam yemeğimize şirkette teklif hazırlıyor olduğu gerekçesi ile katılamamıştı. Hiç yadırgamamıştık.

Komik bir adamdı. Onun da ilk göz ağrılarından Devekuşu Kabare'yi ikimiz de nerdeyse ezbere bilir, repliklerini iş hayatının en stressli zamanlarında söyleyip kahkahalarla gülerdik.  Genel Müdür gene takipteyse "Çan kulesinden gözleyenler var" deyip,  Durakta taksi yoksa "alo galaksi taksi araba yok" deyip, aptalca bir iş yapılacaksa "Galata Kulesini biliyor musun" deyip kahkahalarla gülerdik etrafımızda neden güldüğümüzü anlamayanların yüzüne yüzüne.  Esprileri, fıkraları, kahkahaları hiç bitmezdi.

Hem teknik hem de satış adamıydı. Hem matematik hem de sosyal zekası yüksekti. Herkes ile kısa sürede iletişim kurabilir, karşısındaki insana kendisini dinletebilirdi. Yıllar geçtikçe anlattığı konular, eski deneyimleri flulaşır biraz da neşesine göre yeni hikayelerle süsleyip başkalarını da buna inandırırdı.

Teknolojik aletlere bayılır, Telefon, fotoğraf makinası, modem, gps sürekli bir yerlerden elektronik aletler sipariş edip onlarla uğraşırdı.  

Ara sıra asabileşir, gereksiz takıntılara gark olurdu ama  kısa sürerdi sinirliliği. Etrafında ona anlayışla yaklaşan çalışma arkadaşlarına karşı hafif bir mahcubiyetle şekerinin düştüğünü açıklardı.

Kızını ne kadar çok sevdiğini, onu uyurken seyretmenin hayatındaki en güzel şeylerden biri olduğunu söylemişti bir gün. Kızım olunca onu daha iyi anladım.

Bir gün motorsikletlerden konu açılınca eski Harleycilerden olduğunu söylemişti. Eh Can Doğancan bu. Hafif abartır  bilirdik.  Belki bir harleyci arkadaşının yan kabinine falan bindiyse bir dönem… :)

 Daha sonra motorcu olduğu günlerden filinta gibi eski fotoğraflarını çıkarınca anlattıklarında abartma olmadığını anlamıştık. Ciddi bir motosiklet kazası sonrası uzun süre almak zorunda olduğu kortizondan dolayı kilolu hayata başlamış ve bir daha eski vücuduna ve sağlığına kavuşamamıştı.

 Tabuları yoktu, her türlü konuyu karşısındakini yargılamadan rahatça konuşabilirdiniz. Açık fikirli, özgürlükçü, Atatürkçü bir adamdı. Bir İstanbul beyefendisi gibi kibar ve zarif bir dünya  vatandaşı gibi renkli ve uyumluydu. Motorsiklet, şarap, puro, dans, fotoğrafçılık, resim, sinema saatlerce konuşabileceği konulardan sadece bir kaçıydı.  

alternatif
Balat'ta Gökkuşağı - Can Doğancan
Işıldayan Kış - Can Doğancan - Suluboya


(Resim ve bazı fotoğrafları için tıklayınız )

İlgi duyduğu konuyu tüm detayları ile araştırır ve öğrenirdi.  Bir ara gitara merak salıp şirketten sanırım Arslan Bey ile birlikte birkaç hafta gitar kursuna bile gittiğini hatırlıyorum hem de bir lise öğrencisinin heyecanı ve motivasyonuyla. Hep beraber gitar çalacaktık sonra… çalamadık. İş hayatının güçlü çarkları kolayca ezdi parçaladı incecik tahtadan yapılmış gitarlarımızı.

 Amy Macdonalt'ı çok severdi. Geçen ay attığı emailde Amy'nin yeni bestelediği bir şarkının gitar versiyonu atıp, "mutlaka dinle çok seveceksin" yazmıştı. Ne yazık ki kendisi vefat ettikten sonra açıp dinleyebildim ve dediği gibi bayıldım. Belki siz de seversiniz diye buraya da ekliyorum. 

(Sana kalbimden bir parça gönderiyorum ve bu yüzden asla ayrılmayacağız)

2 ay önce telefonda uzun uzun konuşmuştuk. Pandemi yüzünden popüler olan ateş ölçen termal kameraların satışıyla uğraştığını söylemişti. Nükleer felaket olsa gene satacak bir şeyler bulacaksın diye gülüştük. 

Dün onun da dahil olduğu whatsapp grubumuza "Can abimizi kaybettik" bilgisi düşünce  onunla ilgili onlarca flashback zihnimde üst üste çaktı. Hepsini gülerek, mutluluk ile hatırlayacağım onlarca anı. Grupta sürekli, "hadi bir araya gelelim, hadi toplanalım, hadi, içelim" lakırdıları geçmesine rağmen o son yemeği yiyemedik be Can Doğancan.  

Kendisinden çok ama çok şey öğrendim.  İş hayatı, yazılım, satış bir yana hayat tecrübeleri çok şey kattı tüm etrafındakilere. Can Doğancan'a Nazım Hikmet’in “yaşamaya dair” adlı şiirini çok yakıştırırdım. Yaşamak aceleye gelmezdi, büyük bir ciddiyetle yaşamak lazımdı.  (bkz: Yaşamaya Dair) Dünyanın en güçlü kalbine sahipti muhakkak. Başkasını 3-5 senede yatalak yapacak kilolarını onlarca yıl hiç şikayet etmeden taşıdı. Mutlu bir hayat yaşadığına inanıyorum. Meksikalılar gerçek ölümün seni tanıyan en son kişi de öldüğünde gerçekleştiğini söylerler. Böyle bakarsak daha uzun süre bizimle yaşayacak Can Doğancan. 

Seni çok sevdik Can Doğancan. İyi ki hayatlarımız birbirine deymiş, iyi ki seni tanımışız. Güle Güle. 

0 yorum:

Yorum Gönder